17 Eylül 2010 Cuma

there and back again..

aylar sonra bir kez daha merhaba sevgili okur! sezon finali adlı yazıda bu yazın son yazısı olabilir dedim, oldu. ilerigörüşlülüğün de bu kadarı. neyse. anlatıcak bikaç bişi birikti. anlatayım kurtulayım istiyorum doktor bey.

rize'de yapacak pek bişi olmadığından, kendimi filozofluğa vurdum. düşünüp duruyodum. yine bi gün düşünürken aklıma geldi. "ya," dedim "etrafta ne çok aspava var" koskoca bir yazı bunu düşünerek geçirdim okur, inanır mısın. aklımı kemirdi durdu. "napıcaz bu kadar aspavayı biz arkadaş!" diye isyan ettim kendi kendime. seni de korkutmuyo mu bu durum? etrafına bak.. çıkar başını pencereden, sokağına bi bak! her yer aspava dolu. bizim burda 4 tane yan yana şube açmış adamlar. hasta bunlar. 4 tane aspava yan yana düşünebiliyo musun? hangisine gitsem diye düşünürken çişin geliyo. o kadar bitişikler. hayır, anlamadığım şey, hepsi aynı tarz. hepsi kebapçı, hepsinde müşteriler soslu soğanlı sipariş veriyo. fark eden tek şey isimleri. bi tanesi yıldırım aspava, bi tanesi meşhur aspava.. hepsi de diyo ki: ilk kurulan aspava biziz lan! gece rüyalarıma giriyolar. üstüme üstüme geliyolar. korkuyorum arkadaşlar ben cidden. yakında bi yasa çıkıcakmış da kebapçıların adı aspava olarak değişicekmiş gibi geliyo. dünyayı ele geçirecekler bu gidişle!.. of, kabus. ama haklarını da vermek lazım. aspava olmasaydı, soslu soğanlı da olmayacaktı.

bikaç ay önce, türkiye'de olimpiyat düzenlense açılış töreni nası olur konulu bi yazı yazmıştım. 2-3 hafta önce dünya basketbol şampiyonası'nın açılışında dediklerim çıktı. bi kadın bi erkek sunucu olur, biri türkçe konuşur, öbürü çevirir dedim. mehmet ali alabora'yla tülin şahin sunucuydu. memoli konuştu, tülin çevirdi. başbakan çıkar atarlı bi konuşma yapar dedim, faruk nafiz özak mıdır nedir, bakanlardan biri çıktı "işte türkiye'nin gücü! biz yaptık mı en kralını yaparız. olimpiyatları bize vermiyosunuz ya, siz bu işten anlamıyosunuz olm. ama siz görürsünüz, bi dahaki sefere olimpiyatları alıcaz lan!" şeklinde bi konuşma yaptı. bunun yanında unuttuğum noktalar da vardı tabii. türkiye'deki bütün organizasyonlarda yer alan semazenler ve anadolu ateşi yine sahnedeydi. müslüm gürses konser verdi falan. bunlar kötü sanatçılar ya da kötü gösteriler diye söylemiyorum. anadolu ateşi'ni ben de ağzım açık izledim ama bu trt kafasından kurtulamayışımız beni üzüyo. her törende mutlaka bi semazen döndürücez, bi türk sanatçıya şarkı söyleticez. ondan sonra da ağlıcaz, "bize olimpiyat vermiyolar yeaaa" diye.

rize tuhaf şehir azizim. genelleme yapmayı sevmem ama, rize'nin insanı cidden bi tuhaf. ben de rizeliyim, ama bana bile tuhaf geliyo bak düşün. iki üç anektod anlatıcam, hak vericeksin bak.

misal, geçen yıl ramazan ayında rize merkez'de bi camide ezan yarım saat kadar erken okunmuştu. insanları oruçlarını erken açmışlardı haliyle. sonra müftülük, o gün erkenden orucunu açan rizeliler bir gün daha tutsun diye açıklama yapmıştı. bunu duyan gurbetçi bi vatandaşımız, aramış rize müftülüğü'nü, demiş ki: "hocam, ben de rizeliyim, benim de bir gün daha oruç tutmam gerekir mi?"... fıkra falan diil bu, yanlış anlamayın. tamamen doğal, tamamen gerçek. yaa. yaa.

ankara'ya gelirken otobüs rize merkez'deki otogara da uğradı. otogarda da bi tane düğün salonu var. adı hazavitligil düğün salonu, sloganı "islamiyet'e uygun." bunca yıl hıristiyanlığa uygun düğünlere gidip zındık zındık misket oynadınız, halay çektiniz di mi? halbuki hazavitligil düğün salonu gibi olsa bütün salonlar, islamiyete uygun şekilde kesilen pastamızı yicek, limonatamızı içicek, türbanlı geline en kralından beşibiyerde'yi takıp gelicektik. bilemedik. böyle hizmetlerin bütün türkiye'ye yayılması lazım... zındıklar!


2.5 ay sonra tekrar yazmak çok güzel. vallahi. ama bugünlük yeter. benimki de parmak, benimki de beyin. litfen. tekrar görüşmek üzre. öperim hepinizi.

allah sağlık, para, afiyet versin, amin.