22 Kasım 2010 Pazartesi

FW: FW: FW: MUTLAKA OKU!!

hey! (amerikanlar böyle selam veriyo ya, hastasıyım.) merhabalar efendim. çok yazasım var. kusuruma bakmayın.

bugün direnle konuşuyoruz, buraya yazayım dedim. bak ilk defa diren adını kullanıp bloguna link vermedim. böyle de okur-friendly bi adamım. neyse. dedik ki, "abi düşünsene karl marx'la arkadaş olmak ne zordur ya..". sence de öyle diil mi? karl marx yaa düşünsene.. adam sürekli dertli böyle. "nolucak lan bu dünyanın hali?! bişiler yapmak lazım" diye geziyo sürekli. elleri başında, bitap bi hali var daima. "abi cumartesi çıkıcaz biz gelir misin?" diyosun, "siz kapitalizmin uşağı olmuşsunuz olm!!" diye cevap veriyo falan. adolf hitler'le arkadaş olsan ayrı dert mesela. sürekli sinirli bi adam karşında. "sen alman mısın lan? hı? getir, kafanı getir ölçücem! das ist eine Katastrophe ulan! hiirrrüğğğööö!!" diye geziyo adam böyle. allah korusun ya.

bazı insanların da "bir cumartesi akşamı, ve ben evdeyim!!" gibi atarlara gelmesini anlamıyorum. ben her cumartesi evdeyim nerdeyse. gel bize mısır patlatalım, film falan izleyelim, aktivite olur, hı? bunu neden dert ediyosun ki kendine? haftaya çıkarsın. hatta haftaya hem cuma hem cumartesi çıkarsın combo olur. nası? kafaya takmaya ne gerek var, rahatla biraz ya. sakin ol.

büyük şirketlerden bahsederken, şirketin sahibinin adını anıyoruz ya sadece. çok tuhafıma gidiyo. mesela apple söz konusu, iphone 4'ü eleştiricez, "abi bu steve jobs da tam şerefsiz ha. yapmış kıytırık aleti, milleti kandırıyo.. cıkcık.." ulan sanki koskoca apple şirketinde bi tek steve jobs çalışıyo, bütün aletleri, iPod'u, iPad'i, iPhone'u, hepsini o yapıyo böyle evde oturup. ya da mesela, feysbukta bişiler değişiyo, "bu mark da iyice oyuncak etti ha, oynayıp duruyo siteyle.." diyoruz. "mark" diyoruz bi de, lisede aynı sınıfta okumuşuz sanki. şirket lan bunlar. şirket. baya böyle binası falan var, sekreter, yönetim kurulu falan. sanki evindeki bilgisayardan girip, elinde kahve, gözünde gözlük kod yazıyo mark zuckerberg. teallam ya.

dünyanın en iyi cover'ı green day - working class hero olabilir. odur demiyorum, olabilir diyorum. biraz düşünmem lazım.

o zaman, caner kaçar. öperim.

20 Kasım 2010 Cumartesi

sürünceme

"buugün bayram erken kalkın çoc.." yanlış zamanlama, pardon.

bir bayramı daha geride bıraktığımız bu günlerde, hepimiz aynı şeyi düşünüyoruz: "nerde o eski bayramlar?" belki sen düşünmüyosun ama ben düşünüyorum. yani oturup bir emekli edasıyla, öfkeli öfkeli diil de, bir Platon edasıyla, sakin sakin düşünüyorum.

ben çocukluğumdaki bayramların tadını alamıyorum artık. bilmiyorum, büyüdüm diye mi, yoksa cidden babalarımızın dediği "eski ruh kalmadı." cümlesinden dolayı mı. ama yok yani. eski bayramlar yok. of yapamıcam. şu konuda satırlarca yazmayı beceremicem. bayramdı, geldi geçti işte. çoğunuz tatil diye baktınız buna ama, öyle diil. valla. sınavda çıkıcak bunların hepsi.

bayrama girmeden hemen önce, biz 1. sınıf sayısal öğrencileri, bir sınava girdik. öyle bi sınav ki, haftalarca konuşulsun, üst sınıflardan alınan "olm o kadar zor oluyo ki, o verilen süre yetmiyo. bazen 3 soruya 320 dakika veriyolar. hiçbi şey yapamıyosun." tavsiyeleriyle ünlü olsun, koordinatörü dünyanın en egolu insanı olsun. düşünün. öss gibi bişi nerdeyse. calculus'ten bahsediyorum, adına besteler yapılan ders. mühendislerin, fencilerin korkulu rüyası, KALKÜLÜS!! neyse efenim, sınava bi girdik, ego insanı, yüce koordinatör muhiddin uğuz ilk şakasını yapmış bize: sınav 119 dakika. sınıfta gereksiz bi gülüşme. sanki muhiddin ordaymış da, ona yaranmaya çalışıyomuşuz gibi. komik diil ulan işte, ayrıca geçmiş yılların sorularında da gördük, bu şakayı daha önce defalarca yapmış bu adam. neyse, sınava başladık. sınav o kadar kolaydı ki, salak salak hatalar yaptık çoğumuz. geldi geçti o da. büyüttük büyüttük, lise son öğrencisine versen yapılcak sorular çıktı karşımıza. ama kötü geçti. tuhaf. efsunlu falan heralde allahın belası ders.

bayramda baklava olmayan eve, bayram evi demem ben arkadaş. ki zaten bayram evi diye bişi yok, niye diyosam. evde kimse baklava sevmese bile bulunması lazım. tut ki, çatkapı caner geldi. napıcan? baklava ikram etmeyenleri tek tek not ettim. yıl içinde, hiç beklemediğiniz bi anda, çeşitli işkencelerle intikamımı alacağım. ayrıca çikolatalı draje olmayan şekerlik de şekerlik diildir. bu da böyle biline. bayram manifestosu yazıcam, kafaya koydum.

bir mülyon canlı para da şu ülkenin en kanser yarışma programıdır. bir sorunun cevaplanması tam yarım saat sürüyo. tam "aha cevaplancak" diyosun, engin altan düzyatan beyefendi alakasız bi soruyla canımızı alıyo yine: "ceren.. sen evliydin diil mi?" ulan sana ne ya. bu soruları zaten yarışmaya katılım formunda cevaplıyo o insanlar. evli diilse napıcan, yazıcan mı? teyallam ya. tamam canlı yayınlıyosunuz, tamam reyting falan ama. bu ne arkadaş. yavaş yavaş öldürüyosunuz siz insanları. pisler.

son kez bişiye atarlanıp gidiyorum. eyy benimle aynı sayıda, aynı zorlukta dersleri alan genetikçi arkadaşım. senin bölümün benimkinden zor diil, bunu kafana koy. össde benden yüksek puan aldın diye benden daha zor bi bölüm kazanacağın fikrini aşılamış olabilirler sana ama öyle bişi yok. sen rapor yazıyosan, ben de aynı raporu yazıyorum. sen gene101 dersine giriyosan, ben bio101 dersine giriyorum. ikide bi atara gelip oraya buraya "off rapor yazmam lazım nefret ediyorum yeaaaaaa, genetik çok zor! :(((((" yazmaya gerek yok. "sanki bi tek siz rapor yazıyosunuz bee" derler, sesini çıkaramazsın. dikkat et. ayrıca kimse sana bu bölümün kolay olacağını söylemedi. kimse sana lab raporu yazmanın dünyanın en eğlenceli şeyi olduğunu söylemedi. ergen gibi davranmayı bırakıp okulunu oku. saygılar.

oh rahatladım.

hepinize iyi günler. mutluluklar.

not: baklava cevizli olursa..