24 Temmuz 2011 Pazar

şaka bıçağı

şimdi bi karşılaştırma yapıcam. küsmece darılmaca yok. naçizane fikirlerimdir bunlar. sonra vay efendim niye adamı yerin dibine soktun olmasın.

yapacağım karşılaştırma friends'deki chandler bing'le how i met your mother'daki barney stinson arasında.

-barney bilmem kaç sezon takım elbiseden başka bi şey giymez, artiz artiz dolanır ortalıkta. chandler, adam gibi giyinir, müthiş gömlekleri vardır. dar kotlarını bi kenara bırakalım şimdilik.

-barney dediğin adam bilmem kaç sezonu "awesome, legendary, suit up" gibi sayılı espriyle geçirirken, chandler aynı espriyi iki kere yapmaz bile.

-chandler bing dünya dizi tarihine "the world is my lesbian wedding" repliğini kazandırmıştır. barney stinson, her şeye "it's gonna be legendary" diye diye işin cılkını çıkarmıştır.

-barney alenen sapıktır. chandler böyle bir eğilim göstermez.

-barney, yine friends'deki joey'e benzer. chandler'ı kimseye benzetemedim.

-barney hep aynıdır. heeeeepp aynıdır. chandler gülmekten yere serer.

-barney pepsi'yse, chandler coca cola'dır.

bu kadar da iddialıyım. şimdi sakin olun. ben dedim kızmaca darılmaca yok diye. hadi yakşamlar.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

hayret bir derya büyükuncu yaa..

selam. (denizkankamneyaptın?!)

geçen yazının başlığı hayalistan idi. onu açıklayayım bi önce. sonra bi şey daha açıklıcam. hayatın sırrı falan değil ama, işte ne bileyim, açıklayasım geldi. şimdi ben bi kitap okudum, hayatım değişti. kitabın adı bitmeyecek öykü, yazarı michael ende. kitap ne anlatıyo desen cevap veremem doğru düzgün, ama bi çocuk var, fantazya diye bi yer var, bitmeyecek bir öykü var, dünyanın en renkli hayal dünyası var. kitabın bi de filmi var. yıllar önce trt, filmi yayınlarken, dublajda sen tut, koca fantazya'yı hayalistan olarak çevir. sonra vay efendim, bu çocuklar neden yaratıcı olmuyor, bizim ülkemizden neden bir ezop, bir la fontaine çıkmıyor. la fontaine diye de şarkı var, allahın belası.

gerçi aynı trt, bir belgeselde balıkların spermine de süt demişti. ne bekliyosun ki bu kafadan? süt o süt. baya aynes falan. bölümümden şüphe ettim trt sayesinde. maç trt'de izlenir.

muse'un solisti "beriiiiiiiinn hüv ay vont leçyuu beriiiiinn hüüğ ay vont leçyu mördariinnnnn hüüğ.." diye söylüyo ya şarkıları. hastasıyım. o hüğ'ler yok mu.. of. hüğ cekmın.

ha bi de yeri gelmişken, kıpsta'yı da açıklıyım gitsin. yok ya da açıklamıyım ya. of çok uzun sürücek. merak et dur, bana ne ya. bir şizofrenin yazılarını takip ettiğin için üzülüyo olabilirsin ama açıklamıcam. git.

yolda benle karşılaşıp "ee bi yere gitmiyo musun tatilde?" demeyen ilk kişiye çikolata şelalesi hediye. nerden, nası alıcam bilmiyorum ama içim rahat. herkes mutlaka soruyo. cevaplıyım bi kez daha, hayır gitmicem. vay anasını yaa. ben bile şaşırdım şu an. nası gitmem yaa, napıcaksam ankara'da? geçen yazıda da dediğim gibi, bi yaz öyle yerlere gidicem ki, hepiniz tövbe ediceksiniz bu soruyu sormaya. böyle de gözdağı veririm.

ya ben bu kadar uğraşıp yazdım, senin okuman 1 dakika bile sürmedi ya. ona yanıyorum işte her yazı sonunda. pff. bi de kitap yazsam iyice bunalıma girerim herhalde. of hele bi de yönetmen olsam. ben 3 yılda film çekeyim, sen gel 1 buçuk saatte bitir filmi elinde mısırınla, sonra kalk de ki "kurgu hatası var, ordaki o kablo hiç olmamış.". adamın ağzını kırarım yeminle. pis herif.

hadi gittim. saçma kokteyller için. ilginç yerlere gidin. sonra bana anlatın tamam mı hepsini.. ee ne de olsa ankara'dayım bütün yaz, benim iş de zor.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

hayalistan

bak yine yaz tatili. yine can sıkıntısı. yine bir blog yazısı. canım sıkılmayınca yazamıyorum. yok.

friends diye dizi var, bilirsin. inanılmaz komik ya. bak tatilin bitmesine daha var, şimdi başlasan sezonları yarılarsın. sonra zaten bırakamıcaksın. çocuklar duymasın'dan, yahşi cazibe'den ve aklına gelebilecek bütün komedi dizilerinden komik. hele o chandler yok mu, vay arkadaş ya. "oh, look joey, that's the woman we ordered."

beni az çok tanıyan bilir, Pink Floyd diye bi grup çıkmış, onların hastasıyım işte ben. açıp açıp The Wall albümünü baştan sona dinliyorum falan. The Wall da gelmiş geçmiş en iyi müzik albümü olabilir, öyle de iddialıyım. neyse işte, bir arkadaş Londra'ya dil okuluna gitti, orda bir host family'nin yanında kalıyo. bu arkadaş da benim gibi Pink Floyd hastası. bi gün host babayla muhabbet ederken, "ben şöyle severim onları, böyle severim, hele The Wall yok mu.." diye, sen host baba, tut, The Wall'un plağını bu arkadaşa hediye et. orada çok ucuzmuş da plaklar, o yüzden böyle rahat davranmış herhalde host baba. bak düşündükçe aklımı yitiricek gibi oluyorum. "just nod if you can hear me.."

aziz yıldırım'ın gözaltı fotoğraflarını koyan gazetenin de allah belasını verebilir bence, sorun yok. özel hayatın gizliliği vardı bi ara, noldu ona?

"kelimeler, sokaklar ve evler ne kadar da boş şeyler, sen gizlice ağlarken. biraz umut, biraz sevgi ne çok şey demek oysa, senden uzakta.. ama kim bilir belki bir gün, o yaşarken sen ölmezsin. acılar akıp gider, akıp gider."

hayatımın bi döneminde, aynı yıl içinde önce Barcelona gezisi + Nou Camp'ta El Clasico maçı izleme, Wimbledon + Roland Garros finaline gitme, NBA All Star'ı yerinde seyretme, ülkeye gelen bütün baba grupların (ama hepsinin) konserine gitme, olimpiyatları izleme ve son olarak kazanacağımız bir Galatasaray - Fenerbahçe derbisi görme aktivitelerini yapacağıma inanıyorum. bu kararı dünki Bon Jovi konserinden sonra aldım, yani inanma kararını. neyse, şimdiden "ne zaman kazandınız ki la? ehehehehehe" dediğinizi duyar gibiyim küçük fanatikler.

şimdi gideyim de sıkıcı hayatıma devam edeyim. özlemişim haa. naber?

dur dur gitmeden.. Dark City izle, Twelve Monkeys izle, The Devil's Advocate izle, Im Juli izle..