replik: "welly, welly, welly, welly, welly, welly, well.. to what do i owe the extreme pleasure of this surprising visit?"
sitem: 1 ay olmuş sesini çıkarmıyosun sevgili okur. hadi sen bişi demedin, bu soldaki "izleyiciler" ne iş yapıyo? bu kadar mı fark edilmiyor yokluğum? aşk olsun okur.
iç hesaplaşma: adama derler ki "senin peşinden mi koşucaz lan?". okurla atışma, pozisyonunu bil caner, adam ol.
yazı: senden ayrı kaldığım günlerde pek de değişik bişi olmadı be sevgili okur. seni yine gördüm gerçi, stüdyoda olsun, D binasında olsun.. okula gidip geldim işte. öyle bi tuhaf yazı oluyo bu da. hayırlısı.
okul demişken, pre-faculty diye bi kur var bizim hazırlıkta, biliyosun. girmeden önce şöyle rahat edersin, böyle yatarsın diye gazı aldım. girdim bi baktım, sürekli bi ödev yapmaca, sunum hazırlamaca bilmem ne. tamam midterm yok, tamam quiz yok ama sunum var, münazara var ona ne dicen? sen orda midterm stresi yaşarken ben evde yattım mı sanıyosun? tabi ki hayır. midterm bitti, biz daha sınıfta sunum yapıyoduk haberin var mı? yaa. pre-faculty okuyana "sizin işiniz de ne kolay, oh, yatıyosunuz" demek, mimarlık okuyan adama "ne güzel ya. iş eğitimi dersi gibi sürekli maket falan." demekle aynı şey. despite the kötü yönler, there are iyi ways of bu kur. ("ben acayip ingilizce bilirim, her cümlemde mutlaka ingilizce kelimeler kullanırım." tribi) nası iyi yönler bunlar? mesela sunum yapmayı öğreniyoruz, bölüme geçtiğimizde işimize yarıcakmış, öyle diyolar. "ingilizceyi anlıyorum ama konuşamıyorum" derdi ortadan kalkıyor, zira konuşmaktan başka bişi yaptığın yok derste. diyeceğim o ki, ilerde bi gün olur da önüne pre-faculty olmak ister misin diye kağıt uzatırlarsa "isterim" demekte tereddüt etme. biraz ter döküyosun ama süper oluyo. iyileştirmiyo ama süper oluyo. (şu göndermeyi anlayan ve anladığını bana bildiren ilk kişiye hawaii tatili.)
hawaii alfabesinde yalnızca 12 harf olduğunu biliyor muydunuz?? hııığğ???
gazete siteleri falan arada böyle köşeler yapıyo ya. yok "biliyor musunuz?", yok "ünlülerin bilinmeyen yönleri" falan diye. herkes nefret ediyo belki o köşelerden, ama ben hastasıyım onların. belki hiçbi yerde çıkıp "bir insan hayatının 6 ayını tuvalette geçiriyomuş." gibi bi bilgi paylaşmıcam, bunu bildiğim için böbürlenemicem ama seviyorum be. değişik bi şekilde ilginç geliyo bana. kimine de "seksi fotoğrafları için tıklayınız!" köşesi daha ilginç geliyo misal. türlü türlü insan var dünya üstünde işte napıcan.
yazıyı yazarken bi yandan televizyon izliyorum. (böbür) neyse, vedat milor çıktı ntv'de yine. bilmeyenler için bahsediyim biraz, bu adam gurme. kanalın verdiği parayla türkiyeyi gönlünce gezip iskender olsun, kabak tatlısı olsun, türk mutfağının şaheserlerinin tadına bakıyor falan. yeri geliyor bi esnaf lokantasına, yeri geliyo adı genelde ingilizce olan lüks bi restorana gidiyo. gittiği mekanda da en az 5-6 çeşit yemeğin tadına bakıyo. adamın işi yemek yemek anlıcağınız. ama adam yemek yerken ağzını şapırdatıyo. öyle ki, biz onu küçükken yaptığımızda annemiz bize kızardı "yapma!" diye. o derece rahatsız edici, o derece pis. dolayısıyla vedat milor denince benim aklıma "çep, çap" gibi sesler geliyo. ne programı izleyebiliyorum, ne yemekleri canım çekiyor. pis herif. gurme olmuşsun, bifsıtragonof falan diye konuşuyosun ama adam olamamışsın vedat! elli küsür yaşında adamsın, daha çap çup. terbiyesiz.
o değil de, gugıl'da "bakalım benim için ne demişler la?" diye adını aratıp bu yazıyı okusa çok komik olmaz mı? valla ben çok gülerim.
bu da böyle bi telafi yazısı sevgili okur. canım sağ olsun. yalnız bişi fark ettim, geçen sene de oscar yazısından sonra uzun bi sessizlik olmuştu. sanırım sorun onda. bi de, blog dünyasına yeni adım atan arkadaşlarımız var, hoşgelmişler. onlar kendilerini biliyo. hadi ben de kaçayım artık, yine gelirim.
not: başlığın sebebi arkada çalan şarkıdır. başka bi şey değil. öperim.