16 Mayıs 2010 Pazar

şenlikikibinon

merhaba sevgili okur. hayatımın ilk şenlik yazısıyla karşındayım.

geçtiğimiz dört gün hayatımın en sıvı, en alors on danse günleriydi. istiyorum ki anlatayım, tarihe not düşeyim. bir murat bardakçı edasıyla.

day 1..

nefesler tutulmuştu. dersin bitmesiyle birlikte çarşıya yardıran onlarca insan başlarına ne geleceğini bilmiyor gibiydiler. "hazırlığım ben, şenliğin her nimetinden faydalanayım.." düşüncesine sahip bu insanlar, ellerinde şenlik programı, sırtlarında çanta, bir o yana bir bu yana koşturuyordu. "abiiiii akşam tiyatro varmış, cem davran falan geliyomuş olmm.." nidaları arasında kafalar karışıyor, kaos artıyordu. bu sırada kameralar caner'e döndü. caner, sınıftan arkadaşlarıyla, müzik toplulukları sahnesi önünde konuşlanmayı tercih etmişti. çünkü güzel müzik, müzik toplulukları sahnesinde dinlenirdi (nasıl "maç trt'de izlenir"se). yemekler yendi, müzikler dinlendi derken saat 3 civarında caner'in arkadaşları birden yok olmuşlardı. etrafında kimse kalmayınca caner de "eeh bu ne lan.." diyip kendine başka meşgaleler aramaya koyuldu. aklına gelen ilk seçenek radyo topluluğu standıydı. standa doğru ilerlerken, geride bıraktığı rock müzik ve yaklaşmakta olduğu dıbırıptıs müzik canını sıkıyordu bi nebze. ama tanıdık yüzler gördükçe sıkıntısı yavaş yavaş geçmeye başladı. bir saat kadar sonra sınıf arkadaşlarının yanına giden caner, karmaşada onları yine kaybetti ve içinden bir kez daha "eeh bu ne lan.." diyiverdi. radyo topluluğu standına geri dönmek zorunda kalmıştı. stand, tenis kortları çimlerinin yanına kurulmuştu ve önünde her türden insan bulmak mümkündü. "bilkentli sarışın tiki"den tutun, "sincanlı esmer apaçi"ye kadar her türlü insan standın önünde beach party tadında dans etmekteydi.

çok detaya giriyorum ya sanırım. dur tamam, düzelticem.

standda geçen saatlerin ardından artık devrim'e geçme vakti gelmişti caner ve grubu için. devrim'de duman onları bekliyordu zira. evet, "caner ve grubu gelmeden çalmayız biz" demişlerdi. şartları buydu. duman'ı kıramayan grup devrime girince bir alkış koptu tribünlerden. alkışlar devam ederken sahneye duman çıktı ve "hoşgeldiniz!" dedi grubun solisti kaan. hayatı boyunca duman'a karşı mesafeli duran caner o konserden sonra fikrini tamamen değiştirdi ve grubun hayranı olmaya karar verdi. tabi ki feysbuk'ta.

diyeceğim o ki, ilk gün muhteşemdi. duman, izlediğim en iyi konserlerden birini verdi. bu arada, izlediğim en iyi konseri bilen dilesin benden ne dilerse. hadi bakim, o kadar da iddialı. neyse.

day 2..

derse falan gitmedim ikinci gün. hiiç işim olmazdı zira. gittim yine standın oraya. denizin "bugün bizle misin lan?" sorusuna hayır diyemedim. nesli gelmişti istanbullardan bi de. oturuverdim öylece. akşama kadar pis yedili olsun, tavuk döner olsun, alors on danse olsun birçok aktiviteyle geçti yine. bu arada, alors on danse konusuna değinmeden geçemicem. bu öyle bi şarkı ki sevgili okur, şenlikten önce bu şarkıyı bilen görmedim ben, öyle söyliyim sana. şenlikle beraber patladı ve standda her saat başı çaldı. bi şarkıdan bu kadar çok bıktığımı, nefret ettiğimi hatırlamıyorum ben. neyse. akşam oldu, gittik devrime. marsis çıktı sahneye ilk olarak. karadenizli bi grup marsis.. tabii ben rizeli olmanın verdiği gazla kendi kendime horon tepmeye falan çalıştım, zevksiz oldu. "kalkın lan horon tepelim.." dedim, kimse tınmadı falan. mal gibi oturdular öyle. sonra da sulukule roman orkestrası geldi. sahnenin arkasında olmanın verdiği az seslilik tribündekiler kadar coşmamızı engellese de, bence güzel bi performans sergilediler adamlar. sağlam coşturdular gibi geldi bana. sulukule'den sonra radyoda yayına gitmek zorunda olsam bile, bizim grupta en çok eğlenenin ben olduğuma inanıyorum. bu da böyle çılgın bi itiraftır. o yorgunluğun üstüne gece yayını yapmak da paha biçilemez. cidden.

day 3..

gece yayını yapmış olmanın verdiği yorgunluk kendini gün boyu hissettirdi. resmen yerimden kalkamadım. bi gittim ilkay'ı izledim, beatles tribute band'de. o kadar. beatles tribute band de bayaa iyiydi. hold me tight'la başladılar, hey jude'la bitirdiler. muhteşemdi vallahi. hele i wanna hold your hand'i bütün seyirciyle beraber söylemeleri iyice coşturdu. akşam devrimde selen'in "binboa diil o, votka" lafı geceye damgasını vuran olaylardan biriydi. belirtmeden geçemiciim. of ne güldük. leman sam konseriyse, pek genç işi olmamasına rağmen gayet iyiydi. leman sam'ın ağladıkça performansı dinlemeye değerdi ayrıca.

day 4..

haftasonu olmasını fırsat bilen bu bünye sabahın köründe gitti bu sefer şenlik alanına. standın önünde kimse yoktu. inanamadım gözlerime. dedim "nerde bu bilkentli gençler?", dediler "daha erken abi. gelirler.". bu sırada ural yine alors on danse çalarak beni benden aldı sağ olsun. şenliğin son günü olmasının verdiği hafif burukluk yerini neşeye falan da bırakmadı açık söylemek gerekirse. ama müzik toplulukları sahnesi'ndeki helter skelter kendini sevdirdi. hatta "born to be wild çalsalar ya" dememin hemen ardından bu şarkıyı çalmaları kendilerine olan sevgimi katladı. çok iyiydiler. 8-12 arası yayını olan ben, yine can insanlardan erken ayrılarak radyonun yolunu tuttum. aklımda şenliğe dair hiçbir kötü anı barındırmadan üstelik.

ne uzun yazdım arkadaş. ben yoruldum yazarken, buraya kadar okuduysan sen de yorulmuşsundur belki. kusura bakma okur. bu da böyle bi şenlikti işte. muhteşemdi, mükemmeldi ve muazzamdı. gelmeyenler seneye gelsin, süper oluyo olm. neyse hadi, bir sonraki yazıda görüşürüz artık.

not: serdar'a giden canlara selamlar olsun.

9 Mayıs 2010 Pazar

sandık açılsın..

merhaba. şunu okuyan 3-5 insansınız, hepinizi de tanıyorum. onun için "nassın? iyi misin?" muhabbetine girmicem hiç. atarlıyım bugün. ikinoktaüstüstepe.

iPhone'u olmayanlar kendini ezik hissetmesin diye, normal telefonlar için de mesajla tivit yazma özelliği eklemişler twitter'a. günün teknoloji haberi olsun bu da hadi. niye yazdığımı ben de bilmiyorum yoksa.

->bikaç ay önce bi mor ve ötesi yazısı yazmıştım hatırlarsın belki. evet işte o mor ve ötesi yeni albüm çıkarıyor sevgili okur. adı da masumiyetin ziyan olmaz. albümden çıkan ilk single yorma kendini oldu. bu şarkıya bi de klip çektiler. fekat.. klip bazı çevreler tarafından tepki yağmuruna boğuldu hemen. vay efendim "mor ve ötesi'ni de kaybettik, onlar da partili, kızlı klip çekmişler.." vay efendim "sizin aykırı duruşunuz bu mu?" falan gibi. ben klibin bir dalga geçme çabası olduğuna inanıyorum. zira klibi ilk izlediğimde tepkiler hakkında hiçbi fikrim yoktu. ve elimden geldiğince tarafsız bakmaya çalıştım, adamların deli gibi hayranı olmama rağmen. zaten taraflı da olsam, klibi "eleştirmem lazım, çok sevilen bu grubu eleştirmem lazım ki farklı görüneyim" zihniyetiyle izlemekten iyidir diye düşünüyorum. as a result, tepkilere falan bakmıyorum, "bomba gibi bi albüm geliyo sanırım" diyorum. ziyan olmayacak.

yine atarlı girdim, hayırlısı.

->o diil de okur, odtü kimliğiyle katılacağım (-sanki başka şenliğe katıldın caner..) ilk odtü şenliğinin programı da açıklandı ya, daha ne isterim. herkes akşamları devrim'de kimin çıkacağıyla ilgilendi başta fakat, program açıklanınca gördük ki gündüz gruplarıyla, diğer etkinliklerle falan baya bi eğlenicez gibi. laser tag kurucaklarmış ya, daha ne olsun. peşembe günü de marsis geliyomuş sulukule roman orkestrası'ndan önce, ben daha ne isterim. şenlikten sonra da yazı yazıcam, bakalım öngörülerim tutmuş mu tutmamış mı. sonuca göre karanfil sokak'taki cafelerden birine falcı olarak iş başvurusunda bulunucam. poster çakıcam bi de, melodi'nin çektiği fotoğraflardan birini koyup. ooh. mis.

-> geçen gün hayatımda ilk defa tatlı yaptım. 3 kişi daha vardı hatta, beraber yaptık. işin ilginç yanı bunu ders gereği yapmış olmamız. not falan alıcaz düşün. yaptığım tatlı da tiramisu. kolay iş değil yani. gerçi grubuma söyledim, yapmayalım dedim, zor olur dedim. altından kalkamayız dedim. dinlemediler. neyse, aldık malzemeleri başladık yapmaya. her şey iyi güzel gidiyor, sonra bu benim gruptan akıllı bi arkadaş (isim vermek istemiyorum. litfen.) sen git, ocağın altını sonuna kadar aç, sonra tiramisu'nun muhallebisi sen de buharlaş, patates püresi gibi kal tencerenin ortasında. e şimdi bu adama ne diyim, di mi okur? neyse sonra gidildi, yeniden malzeme alındı, ikinci kez muhallebi yapıldı falan. iş, kremayı yaymadan önce keki ıslatma kısmına geldi. sonra bu akıllı arkadaş sen tut, "bütün sıvıyı dökmemiz lazım, yoksa tam ıslanmaz." diye bütün sıvıyı boca et kekin üstüne. kekin kenarından kahveli kahveli taşsın o sıvı da. e şimdi? tabii o kadar ıslatınca, tiramisu oldu revani. böyle bi ıpıslak, bi adamsendeci... (meraba daçe) ey akıllı arkadaş, ne hakkın vardı ilk tatlı yapma girişimimi sabote etmeye? sorarım!..

bugün de böyle sevgili okur. uslu olun, fırlamalık yapmayın. gözüm üstünüzde yeğen.. kendinize dikkat edin!.

not: laser tag, paintball'un lazerle oynananı. biraz daha pahalısı tabi. how i met your mother izleyenler daha iyi bilir.

not 2: bundan sonra arkada çalan şarkıya gönderme yaparak başlık koycam hep. çok zevkli oluyo.