28 Ağustos 2012 Salı

dediler ki

iyi günler.

dün bir arkadaşım, twitter'dan isyan etti: "twitter'da yazdığımız anonim şeyler aslında insanlarla aramıza duvarlar örüyo, yüzlerce insana sesleniyoruz sanırken aslında yalnızlaşıyoruz, uyanın!" diye. boşluğa düşmüş gibi hissettim kendimi. zira insan, sevdiği, kullandığı, savunduğu bir şey doğru şekilde eleştirilince diyecek şey bulamıyor, saçmalıyor genelde. bana da aynısı oldu. sosyal medyayı ucundan kullanan bi adamım ben. yani işte, facebook'tan arkadaşlarımla konuşurum, fotoğraf falan yüklerim, şarkı paylaşırım en fazla. öyle birinin profilinde saatler harcamışlığım yoktur sanırım. neyse konu bu değil, yani kendi sosyal medya kullanımımı savunmıcam aslında. savunmak istediğim şey, twitter'dan isyan eden arkadaşımın haklılığı.

bir gün geldiler, dediler ki: "olm bak, böyle bi site yaptık. site sayesinde sevdiğin ünlüleri, markaları falan takip edebileceksin. istersen sen de bi şeyler yazarsın hayata dair. ya da yazma sen bilirsin." sen bilirsin dediler ama, öyle bir hava yaratıyo ki sosyal medya insanda, "ulan bu adam bu kadar derin konuşabiliyosa, ben allahını yaparım bunun" diyosun. sonra başlıyosun sen de yazmaya. takipçin artıyor, arkadaşların artıyor... bi bakmışsın iş bi süre sonra, ünlüleri falan takip etmekten çıkıp, tanıdığın bildiğin insanların günlük hayatta neler yaptığını merak etmeye dönmüş. misal bi tanesi "çok özledim." yazıyo. iki kelimelik tek bi cümle. kim özlenmiş, ne olmuş, saat kaç? soruları arasında, bu cümleyi üstüne alınıyosun. sonra sen de yazıyosun: "ben de çok özledim." diye. ulan bi durun. daha ortada bi şey yok. demek istediğim şey, eskiden bu "çok özledim", özlenen kişiye yazılırdı mesajla ya da söylenirdi ahizeden. şimdi delinin biri kuyuya bir taş atıyor, haydi kısmet. ya da mesela aynı şey, facebook'ta paylaşılan şarkılar için de geçerli. paylaşma arkadaşım. şarkıyı paylaşacağına, git sevdiğine de ki: "never mind i'll find someone like you." diyemiyosan, şarkıyı dinlet. onu da yapamıyosan içinde yaşa di mi sevgini? yok ama işte. hoşumuza gidiyor böylesi. "çatlasın merakından" istiyoruz çünkü. ben de yapıyorum bunu. hatta yapmaya devam edicem. çünkü benim başka çarem yok. neyse. şimdi onu geç.

yaratılan bu iletişimsizlik, elbette, yine bu siteyi yapan adama yarıyo. çünkü insan içine kapandıkça kapanıyo. ve sonra yine buraya kusuyo nefretini, öfkesini, yalnızlığını. o kadar yalnızız ki, yüzde yetmiş beşimiz tuvalete bile elinde smartphone'uyla gidiyo, orada tweet atıyo. facebook'a girebiliyo diyen smartphone alan insan var şu dünyada, ayda 100 lira taksitle, 24 ay boyunca kendini mahkum ederek. twitter'ı, facebook'u yine kullanalım. ama tuvalette olmasın bari, bari insanlara demek istediklerimizi yüzlerine söyleyelim de geri kalanları oraya dökeriz. mesela gider roger federer'i tebrik ederiz grand slam şampiyonluğu için, nolacak, mis.

biliyorum, her şeyi kapitalizme bağlayan adamım. ama bu ara böyle bir ihtiyacım var sanırım. isterseniz ergen falan diyebilirsiniz tabi siz yine de. neyse yılmaz özdil'e bağlamadan ben gideyim. kendinize iyi bakın. hepiniz.

cahillik güçtür.