aa merhaba. sen buralara uğruyo muydun ya? naptın nası gitti? hallettin mi o dediğin işi? hah iyi bari.
hiç kusura bakma da, yalancısın sanki biraz, sevgili okur. ben yazı yazmayınca başımın etini yiyosun, "neden yazı yazmıyosun? noldu, bişiy mi oldu? noldu? pınar nooldu?" diye (şakayı kapana tadelle). ama baktın, yazı yazmaya başladım. o zaman blog'a hiç uğramıyosun di mi? arkadaş, blogun görünümünü değiştirdim, anket yaptım, "sorayım arkadaşlarıma.. nasıl olmuş, öğreneyim" dedim. kimseden tık yok. anket bir haftadır orda duruyo. bir taneniz de gelip oy vermemişsiniz. ama yazı yazmayınca "vallahi her gün bakıyorum, artık yeni yazılar arıyo gözüm. en son 1319 gün önce yazmışsın bak.." demeyi biliyosunuz. küstüm hepinize. çok sinirliyim. bi daha da anket yaparsam.
şaka şaka. tabii ki sinirli değilim de, ne bileyim. bi haftadır tek bir oy göremeyince. neyse. aslında kafamda yazacak bişi de yok, ama dur bakalım.
geçen gün, evdeki buzdolabı, çamaşır makinesi ve televizyon aynı akşam bozuldu. aynı akşam ya, sözleşmiş gibi. servis çağırdık, yarın gelicekler. bak düşün, taaaaa geçen gün bozulan şey için yarın kontrole gelicekler. bazen sıkıntıdan açıyoruz televizyonu, sadece sesini dinliyoruz. radyo gibi. kuzey güney izlerken falan çok komik oluyo. evet, bazen olmaya da biliyo. az önce yazdığım şeyin doğru yazılıp yazılmadığından emin değilim. yalnız televizyonsuz bir hayat çok zormuş, onu gördük. hiçbi şeyden haberimiz olmuyo lan. çok kötü. geçen gün galatasaray fener'i yenmiş, onu bile yeni öğrendik. ehhehe kızmayın fenerliler. 1319 falan.
bugün hücre biyolojisi (aslında cell biology de, havalı görünmemek için böyle dedim, hadi yine iyisin.) hocam bir vaka örneği verecekken "house'u izliyo musunuz?" dedi.. işte o an.. o an içime bir taş oturdu. "tamam," dedim içimden, "allah belasını versin. izlicem.." resmen herkes vakanın ne olduğunu anladı, ben mal gibi kaldım. yok yok, şaka. ben de anladım tabii de. bu hikayeden çıkarılması gereken sonuç bu değil. bu hikayeden çıkarılması gereken sonuç, herkes house izlemeli. ben dahil. evet, ciddiyim. şimdiye kadar izlemiyodum.
mor ve ötesi'nin dünya yalan söylüyor albümü de yeni aktüel dergisi tarafından son 20 yılın en iyi albümü seçilmiş. öhhöm. bilginiz olsun diye şeettim ben.
haydi ben gideyim o zaman. anketi hala doldurmadın biliyorum. yazıklar olsun.
not: başlık niye thirteen hiç bilmiyorum. house'da, house'dan başka bildiğim tek karakter, ondan olabilir. ama bu niye başlık oldu bilmiyorum. üstüme gelme.
12 Aralık 2011 Pazartesi
4 Aralık 2011 Pazar
dilli kaşarlı
oha buralara nolmuş. blogger'a yeni görünüm gelmiş, onu diyorum. bi değişik geldi de. neyse. naber?
bu aralar herkese günde 5-6 kez naber diyorum. hepsinde de bıkmadan usanmadan "iyi senden" cevabı verenler var ya. onlar işte bu ülkenin gelecekteki başbakanı, doktoru, mühendisi olması gereken insanlar. her ne kadar kıro bir söylem olsa da canlarını yerim onların. gerçi bunu akli dengesi yerinde olmayan bir arkadaşlarını üzmemek için de yapıyo olabilirler ama bu hoş bir ihtimal değil. o yüzden ihmal edeceğim.
dilli kaşarlı diye tost (ya da sandviç artık neyse işte) ismi mi olur ya. erotik olucam diye kendini kasmış resmen ismi bulan büfe sahibi. pis herif. ama komik isim olmuş o ayrı. ayrıca ordaki dilin ne olduğunu bilmiyorum hala. peynir olsa gerek. elzem.
bazı yazıtiplerinde türkçe karakter kullanınca yazıtipi değişiyo ya sırf o harfi göstermek için. allah böyle teknolojinin belasını versin. blogun adını değiştiricem sırf bu yüzden. o nası bi "ş" olm ya? of.
bak sana bi anımı anlatayım da gül. istanbul'da bir kafede (şimdi adını vermeyeceğim), menüde yazanların hemen yanına ingilizcesini eklemişler. adı sezar dürüm olan bir sandivicin yanında da sezar status yazıyodu. evet baya feysbuk'tan bildiğimiz status. durum yani. google translate hiç bu kadar saçmalamamıştı. hayır bi de sezar'ı da çevirmemiş, öyle kalmış o. bak hatırladıkça gülüyorum. ama çok kötü anlattım ya. neyse.
one'ın klibinde soloya girmeden önceki kısımda jason, kirk ve james'in aynı anda ritmik bi şekilde kafa sallamalarına bayılıyorum. epic band is epic.
ben bugün "cep telefonuyla iletişimden uzak kalma korkusu" diye bir şey olduğunu öğrendim. evet kim milyoner olmak ister? izliyorum. ve evet, türkçe'nin imla kurallarına uymayıp programın adını küçük harflerle yazdım. neyse. baya böyle fobi varmış. adı da nomofobiymiş. "no mobile phobia" öbeğinden geliyomuş. olm insanlık, çıldırmışsın lan sen. insan örümcekten falan korkar. manyak. örümcek demişken, allah onların da belasını versin. tiksinilesi hayvanlar.
hadi bu kadar yeter. iyi akşamlar. iyi günler. merhaba.
hayır söylesem nolacak ki yani. sanki rtük kontrol ediyo. kafenin adı ortaköy kahvesi.
bu aralar herkese günde 5-6 kez naber diyorum. hepsinde de bıkmadan usanmadan "iyi senden" cevabı verenler var ya. onlar işte bu ülkenin gelecekteki başbakanı, doktoru, mühendisi olması gereken insanlar. her ne kadar kıro bir söylem olsa da canlarını yerim onların. gerçi bunu akli dengesi yerinde olmayan bir arkadaşlarını üzmemek için de yapıyo olabilirler ama bu hoş bir ihtimal değil. o yüzden ihmal edeceğim.
dilli kaşarlı diye tost (ya da sandviç artık neyse işte) ismi mi olur ya. erotik olucam diye kendini kasmış resmen ismi bulan büfe sahibi. pis herif. ama komik isim olmuş o ayrı. ayrıca ordaki dilin ne olduğunu bilmiyorum hala. peynir olsa gerek. elzem.
bazı yazıtiplerinde türkçe karakter kullanınca yazıtipi değişiyo ya sırf o harfi göstermek için. allah böyle teknolojinin belasını versin. blogun adını değiştiricem sırf bu yüzden. o nası bi "ş" olm ya? of.
bak sana bi anımı anlatayım da gül. istanbul'da bir kafede (şimdi adını vermeyeceğim), menüde yazanların hemen yanına ingilizcesini eklemişler. adı sezar dürüm olan bir sandivicin yanında da sezar status yazıyodu. evet baya feysbuk'tan bildiğimiz status. durum yani. google translate hiç bu kadar saçmalamamıştı. hayır bi de sezar'ı da çevirmemiş, öyle kalmış o. bak hatırladıkça gülüyorum. ama çok kötü anlattım ya. neyse.
one'ın klibinde soloya girmeden önceki kısımda jason, kirk ve james'in aynı anda ritmik bi şekilde kafa sallamalarına bayılıyorum. epic band is epic.
ben bugün "cep telefonuyla iletişimden uzak kalma korkusu" diye bir şey olduğunu öğrendim. evet kim milyoner olmak ister? izliyorum. ve evet, türkçe'nin imla kurallarına uymayıp programın adını küçük harflerle yazdım. neyse. baya böyle fobi varmış. adı da nomofobiymiş. "no mobile phobia" öbeğinden geliyomuş. olm insanlık, çıldırmışsın lan sen. insan örümcekten falan korkar. manyak. örümcek demişken, allah onların da belasını versin. tiksinilesi hayvanlar.
hadi bu kadar yeter. iyi akşamlar. iyi günler. merhaba.
hayır söylesem nolacak ki yani. sanki rtük kontrol ediyo. kafenin adı ortaköy kahvesi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)