hayat onların istediği gibi. onlar ne diyosa o.
onların tek derdi bize karışmak. onların istediği gibi yaşıyoruz. nası yaşayacağımızı gösterdiler, biz de yapıyoruz.
onların yaptıkları şarkıların kliplerinde kendimizi görüyoruz. çünkü bize nasıl aşık olunacağını, aşık olunana nasıl yaklaşılacağını, aşk acısı çekince hangi şarkıyı dinleyip hüzünleneceğimizi, hangi kriterlere aşık olmamız gerektiğini onlar söyledi.
hangi filmleri beğeneceğimizi, hangi marka giyinirsek daha şık görüneceğimizi, nerelerde yemek yersek daha asil duracağımızı hep onlar öğretti. eğer bir gün yurt dışına çıkarsak nereye gitmek istemeliymişiz, onlar söyledi. hangi spor dalından zevk almalıyız, hangi takımı tutmalıyız, hep onların kararı.
onlar istedi diye kanuni'nin nasıl bir insan olduğunu televizyon dizisinden öğreniyoruz, tarih öğretmenimizden değil. evlenmek o kadar önemli ki, onların sayesinde, bunu bütün ülkeye duyurmak için televizyondaki programlardan haykırdık evlenmek istediğimizi. onlar dedi ki bize: "bak bu okul ülkenin en iyisi, eğer burada okursan, mezun olunca çok para kazanırsın, ve para dünyanın en güzel, en önemli şeyidir." biz de "tamam," dedik, "bana uyar." bir arkadaşımızın doğum gününü bile 0'lar ve 1'lerle kutluyoruz, sözcüklerle değil.
"rolex dünyanın en iyi saat markasıdır, çünkü pahalıdır, pahalı olan her zaman iyidir. ama şunu da bilin ki, bu da diğer markalar gibi pille çalışıyo, uranyumla değil. unutmayın, pahalı olan her zaman iyidir. ucuz mal alıp iki ayda bir değiştireceğine, tayland'da günde 1 dolara çalışan çocukların yaptığı bu marka ayakkabıdan alırsan yıllarca giyebilirsin. ya da mesela, fabrikalarında çalışan işçilerin akciğer hastası olduğu bu marka pantolonu giyersen 20 yıl garanti verebilirim sana. aynı şekilde, kötü çalışma şartlarından yakınan işçilerine 'böyle şeyler olur' diye cevap veren bilgisayar markasının ürününü alırsan, dünyanın en karizmatik telefonuna sahip olabilirsin." dediler. ilgimizi çekti.
amerika'yla aynı anda yayınlanan filmleri, sırf amerika'yla aynı anda vizyonda diye gidip izledik, sonra her tarafa repliklerini yazdık. avrupa'nın en çok satan kitabını aldık, okuduk, hayatımızda okuduğumuz 8 kitaptan bir tanesi olarak, ve kendimizi filozof zannettik. bilgisayarın başına oturup saatlerce düşündük, şu dikdörtgenin içine ne yazsam da insanlar beğense diye, ve yazdık: "başım ağrıyo :("
tyler durden'ın söylediği gibi, "biz, tarihin ortanca çocuklarıyız, dostlarım. ne Büyük Buhran'ımız var, ne Dünya Savaşı'mız. ileride bir gün, çok zengin olacağımıza inandırılarak büyüdük, ama olmayacağız. bütün bir nesil, benzincide pompacılık yapıyor. ve bunun yüzünden, çok ama çok kızgınız."
size bişi söyliyim mi? escalade arabamız, rolex saatimiz, iphone 4'ümüz, dört katlı evimiz, levi's kotumuz, polo tişörtümüz, ikea mobilyamız, siemens ankastre mutfak setimiz, apple macbook pro bilgisayarımız, facebook hesabımız, izdivaç'ımız, nazlı ılıcak'ımız, secret'ımız, kurtlar vadi'miz olmadan da muhteşem insanlarız biz. ama farkında değiliz işte, orası kötü.
durden'ın kutsal kitabındaki en müthiş kısmı atlamışsın:
YanıtlaSil"You are not special. You are not a beautiful or unique snowflake. You're the same decaying organic matter as everything else."
öncelikle 21.yy a hoşgeldin!
YanıtlaSildevamında da en iyiyi istemeye yönlendirilmek dışında farkettiğin güzel nokta, bence, karar verirken farkında olmadığımız kriterlerimizin bize nasıl dayatıldığı. buna da biz kanmaya tamamen hazır olarak varız.
farklı olmak istiyoruz, dikkat çekmemizi sağlıyor; insanların ilgisini istiyoruz. benzer olmak, uyum sağlamak istiyoruz; bu bizi güvende hissettiriyor. sürüye katılmayı seviyoruz.
evet 21.yy dayız ve insan hala çok basit.