blogger'a yeni özellikler gelmiş. kendi temanı yaratabiliyomuşsun. ben de kurcaladım kurcaladım bozdum. iğrenç bişi oldu. hazır temalardan birini seçtim geçici olarak. bi ara halledicem. oturup tema yapıcam kendime böyle. söz. verdiğimiz geçici rahatsızlık nedeniyle özür dileriz.
bu da böyle küçük bi bilgilendirme yazısı olsun. yeter size bu.
23 Haziran 2010 Çarşamba
18 Haziran 2010 Cuma
alışveriş listesi
merhaba. (h okunacak, öyle bi merhaba bu) bugün size "ne nedir?" ondan bahsedicem sevgili okurlar. saçma sapan bi yazı olmasını bekliyorum. hayırlısı.
sevgili okur, yıllardır edindiğim tecrübeler, etrafımdan duyduğum yorumlar sonucu kafamda bi liste oluşturdum. iddia ediyorum bu liste ortalığı kasıp kavuracak. hepiniz "evet yaa. tabii!.." gibi tepkiler vereceksiniz. şöyle bişi o liste:
-bilgisayar mı alıcan? en iyisi ibm'dir arkadaş. üstüne tanımam.
-cep telefonu nokia'dır.
-spor giyim dedin mi orda durucan.. nike gibisi var mı?..
-kol saati swatch, duvar saati kurmalı sarkaçlı eski saattir.
-kakaolu fındık ezmesi, tartışmasız, ekşi sözlüğün de onayıyla, nutella'dır.
-dünyanın en iyi çikolatası lindt'tir.
-limonata uludağ, süt sütaş, kola coca-cola, fanta fanta'dır.
-mp3 çalar sony, kulaklık sony, ses sistemi sony, araba teybi sony olmalıdır.
-versatil kalem dedin mi, ilk akla gelen marka rotring'dir her daim.
-xside ucuz ama kalitelidir, levi's pahalı ama kalitelidir.
-starbucks'a hayatımda hiç gitmedim, nedir ne değildir bilmiyorum.
-fast food restoranı dediğin yer mcdonald's gibi olmalı, her ne kadar hepiniz bu maddeye itiraz edecek olsanız da.
-araba, bence, lamborghini gallardo federico insua gonzalo higuain harry kewell'dır.
-yabancı üniversite, burdan gözüktüğü kadarıyla, harvard'dır.
-türk üniversitenin tartışmasına bile girmem.
-tekrarlıyorum bak, cep telefonu nokia'dır. iphone falan geçicen o işleri.
-futbol takımı, barcelona'dır. mes que un club'dur barcelona da.
-dünyanın en güzel şehri de barcelona'dır.
-dünya kupasını da arjantin alsın ayrıca. nolur.
-türkiyenin en iyi müzik grubu mor ve ötesi'dir.
-dünyanın en iyi müzik grubu pink floyd olabilir. beatles da olabilir. bilemedim şimdi.
-ikea çok acayip bi şeydir.
-hala araba esprisine takılısın di mi? "ne demeye çalıştı lan acaba?" diye.
-gelmiş geçmiş en iyi bilgisayar oyunu half life serisidir.
-televizyon dizisini unutmayalım. tabii ki lost.
-en iyi film listesini ayrı yapıcam ben size.
-güneş gözlüğü rayban'dır. rayban diye de okunur.
-dockers çok acayip pantolon yapıyo.
-aklıma gelenler bunlar. sizin de aklınıza gelirse eklicem söz.
evet. böyle de kapitalist bi adamım. arkamda amerika ve israil var. bunların hepsine sahip olmadan karşıma çıkmayın. ona göre. hepinizi öpüyorum. görüşmek üzere.
not: cep telefonu nok...
sevgili okur, yıllardır edindiğim tecrübeler, etrafımdan duyduğum yorumlar sonucu kafamda bi liste oluşturdum. iddia ediyorum bu liste ortalığı kasıp kavuracak. hepiniz "evet yaa. tabii!.." gibi tepkiler vereceksiniz. şöyle bişi o liste:
-bilgisayar mı alıcan? en iyisi ibm'dir arkadaş. üstüne tanımam.
-cep telefonu nokia'dır.
-spor giyim dedin mi orda durucan.. nike gibisi var mı?..
-kol saati swatch, duvar saati kurmalı sarkaçlı eski saattir.
-kakaolu fındık ezmesi, tartışmasız, ekşi sözlüğün de onayıyla, nutella'dır.
-dünyanın en iyi çikolatası lindt'tir.
-limonata uludağ, süt sütaş, kola coca-cola, fanta fanta'dır.
-mp3 çalar sony, kulaklık sony, ses sistemi sony, araba teybi sony olmalıdır.
-versatil kalem dedin mi, ilk akla gelen marka rotring'dir her daim.
-xside ucuz ama kalitelidir, levi's pahalı ama kalitelidir.
-starbucks'a hayatımda hiç gitmedim, nedir ne değildir bilmiyorum.
-fast food restoranı dediğin yer mcdonald's gibi olmalı, her ne kadar hepiniz bu maddeye itiraz edecek olsanız da.
-araba, bence, lamborghini gallardo federico insua gonzalo higuain harry kewell'dır.
-yabancı üniversite, burdan gözüktüğü kadarıyla, harvard'dır.
-türk üniversitenin tartışmasına bile girmem.
-tekrarlıyorum bak, cep telefonu nokia'dır. iphone falan geçicen o işleri.
-futbol takımı, barcelona'dır. mes que un club'dur barcelona da.
-dünyanın en güzel şehri de barcelona'dır.
-dünya kupasını da arjantin alsın ayrıca. nolur.
-türkiyenin en iyi müzik grubu mor ve ötesi'dir.
-dünyanın en iyi müzik grubu pink floyd olabilir. beatles da olabilir. bilemedim şimdi.
-ikea çok acayip bi şeydir.
-hala araba esprisine takılısın di mi? "ne demeye çalıştı lan acaba?" diye.
-gelmiş geçmiş en iyi bilgisayar oyunu half life serisidir.
-televizyon dizisini unutmayalım. tabii ki lost.
-en iyi film listesini ayrı yapıcam ben size.
-güneş gözlüğü rayban'dır. rayban diye de okunur.
-dockers çok acayip pantolon yapıyo.
-aklıma gelenler bunlar. sizin de aklınıza gelirse eklicem söz.
evet. böyle de kapitalist bi adamım. arkamda amerika ve israil var. bunların hepsine sahip olmadan karşıma çıkmayın. ona göre. hepinizi öpüyorum. görüşmek üzere.
not: cep telefonu nok...
8 Haziran 2010 Salı
donkişot.
merhaba.
diyalog başlatma muhabbetleri beni hep germiştir sevgili okur. mesela "napıyosun?" sorusuna ne cevap verileceğini, bu yaşıma geldim, öğrenemedim. "iyiyim, sen?" desem bi türlü, "hiiç oturuyorum, sen?" desem bi türlü. "naber?" desen ayrı bi tartışma konusu. of yine gerildim bak.
cepa var ya okur. bildiğin, alışveriş merkezi olan. heh. onun önüne yazın lunapark kuruluyomuş. ama öyle bi lunapark ki bu, bi tane mouse coaster isimli çakma roller coaster, bi tane crazy dance denen mide kusturmacalı döner alet, bi tane de lunapark'ın assolisti, gönüllerin sultanı, transformers resimli dev salıncağımsıdan (adını bilmiyorum oyuncağın, kusura bakmayın) oluşuyor. çarpışan arabaları falan saymadım, alınmazlar inşallah. neyse efenim, biz de bugün sahte sınavımızdan çıkıp koşar adım(!) bu parkın yolunu tuttuk arkadaşlarla. parkta da binmek istediğimiz tek şey bu salıncağımsıydı. ama giderken aklımda, "ulan ya milyonda bir biz olursak? ya aleti yere sabitleyen ayaklar çattadanak kırılıp takla atarak eskişehir yolu'na yuvarlanırsa?" falan gibi sorular vardı. yalnız bende de ne hayal gücü varmış. bu endişelerimi berke'ye aktardım. dedi ki, "abi boşver, milyonda bir olursak da ölür gideriz, arkamızdakiler düşünsün, niye kafaya takıyosun ki?" bu telkin üstüne az da olsa rahatladım. "nolucak ulan," dedim "alt tarafı ölürüz."
gelgelelim, vardık bayram alanına. ben başlarda "en sevmediğim özelliğim dürüstlüğüm." diyen enteller gibi "var mı ulan tırsıyorum işte.." diye atarlandım falan ama ısrarlara dayanamadım. parası neyse verdik, aldık biletimizi. sıra beklerken bizden önceki turu izlemek, ne yalan söyliyim, korkudan başka bişi vermedi. neyse efenim, sıramız geldi. gittik oturduk. şimdi sevgili okur, bilmeyenler için anlatayım, bu lanet olası salıncak aleti bir çıbığın ucundaki bir daireden oluşuyor. alet çalışınca daire kendi etrafında dönüyor, çıbık da adeta küçük bir sarkaç gibi sağa sola sallanıyor. tabii bikaç sallanıştan sonra, kendinden geçip eskişehir yolu'nu tersten gösteriyo sana bi. falan. öyle tuhaf bi alet. neyse bu lanet olası bi başladı sallanmaya, "sen misin binen?" der gibi bana. öyle böyle sallamıyor ama allahsız. bi yola atıcakmış gibi yapıyo, bi cepa'nın çatısına atıcakmış gibi. şerrefsiz. insan düşmanına yapmaz onu. ama bu acımasız hayvan, tanıdık tanımadık bütün insanoğullarına bu eziyeti uyguluyo işte napıcan. gerçi o da mekanik bişi, kablolarla falan yaşıyo. düz mantık bi alet. bağırdık çağırdık tabii. "iki tur daha atmadan bırakmam, nihahahah" dedi köpoğlu. son turda fark ettim ki ayaklarım artık yoktu. ve indiğimde tehdidimi savurmadan gitmedim: "bi dahaki sefere ağzını kırıcam lan!"..
şaka bi yana, binmeden önce tırsıyodum ama bindikten sonra anladım ki bu alet öyle eskişehir yolu'na doğru takla atacak potansiyele sahip diil. diyeceğim o ki, binin, bindirin. öhöm. işte şey, güzel bi lunapark aleti yani. o kadar da heyecanlandırması olsun, hakkıdır.
yine bir "kendi yaptığı etkinliği anlatma yazısı" ile karşınızdaydım sevgili okurlar. sürçülüsün ettiysek affola. kendinize dikkat edin. gittim hadi, görüşürüz.
diyalog başlatma muhabbetleri beni hep germiştir sevgili okur. mesela "napıyosun?" sorusuna ne cevap verileceğini, bu yaşıma geldim, öğrenemedim. "iyiyim, sen?" desem bi türlü, "hiiç oturuyorum, sen?" desem bi türlü. "naber?" desen ayrı bi tartışma konusu. of yine gerildim bak.
cepa var ya okur. bildiğin, alışveriş merkezi olan. heh. onun önüne yazın lunapark kuruluyomuş. ama öyle bi lunapark ki bu, bi tane mouse coaster isimli çakma roller coaster, bi tane crazy dance denen mide kusturmacalı döner alet, bi tane de lunapark'ın assolisti, gönüllerin sultanı, transformers resimli dev salıncağımsıdan (adını bilmiyorum oyuncağın, kusura bakmayın) oluşuyor. çarpışan arabaları falan saymadım, alınmazlar inşallah. neyse efenim, biz de bugün sahte sınavımızdan çıkıp koşar adım(!) bu parkın yolunu tuttuk arkadaşlarla. parkta da binmek istediğimiz tek şey bu salıncağımsıydı. ama giderken aklımda, "ulan ya milyonda bir biz olursak? ya aleti yere sabitleyen ayaklar çattadanak kırılıp takla atarak eskişehir yolu'na yuvarlanırsa?" falan gibi sorular vardı. yalnız bende de ne hayal gücü varmış. bu endişelerimi berke'ye aktardım. dedi ki, "abi boşver, milyonda bir olursak da ölür gideriz, arkamızdakiler düşünsün, niye kafaya takıyosun ki?" bu telkin üstüne az da olsa rahatladım. "nolucak ulan," dedim "alt tarafı ölürüz."
gelgelelim, vardık bayram alanına. ben başlarda "en sevmediğim özelliğim dürüstlüğüm." diyen enteller gibi "var mı ulan tırsıyorum işte.." diye atarlandım falan ama ısrarlara dayanamadım. parası neyse verdik, aldık biletimizi. sıra beklerken bizden önceki turu izlemek, ne yalan söyliyim, korkudan başka bişi vermedi. neyse efenim, sıramız geldi. gittik oturduk. şimdi sevgili okur, bilmeyenler için anlatayım, bu lanet olası salıncak aleti bir çıbığın ucundaki bir daireden oluşuyor. alet çalışınca daire kendi etrafında dönüyor, çıbık da adeta küçük bir sarkaç gibi sağa sola sallanıyor. tabii bikaç sallanıştan sonra, kendinden geçip eskişehir yolu'nu tersten gösteriyo sana bi. falan. öyle tuhaf bi alet. neyse bu lanet olası bi başladı sallanmaya, "sen misin binen?" der gibi bana. öyle böyle sallamıyor ama allahsız. bi yola atıcakmış gibi yapıyo, bi cepa'nın çatısına atıcakmış gibi. şerrefsiz. insan düşmanına yapmaz onu. ama bu acımasız hayvan, tanıdık tanımadık bütün insanoğullarına bu eziyeti uyguluyo işte napıcan. gerçi o da mekanik bişi, kablolarla falan yaşıyo. düz mantık bi alet. bağırdık çağırdık tabii. "iki tur daha atmadan bırakmam, nihahahah" dedi köpoğlu. son turda fark ettim ki ayaklarım artık yoktu. ve indiğimde tehdidimi savurmadan gitmedim: "bi dahaki sefere ağzını kırıcam lan!"..
şaka bi yana, binmeden önce tırsıyodum ama bindikten sonra anladım ki bu alet öyle eskişehir yolu'na doğru takla atacak potansiyele sahip diil. diyeceğim o ki, binin, bindirin. öhöm. işte şey, güzel bi lunapark aleti yani. o kadar da heyecanlandırması olsun, hakkıdır.
yine bir "kendi yaptığı etkinliği anlatma yazısı" ile karşınızdaydım sevgili okurlar. sürçülüsün ettiysek affola. kendinize dikkat edin. gittim hadi, görüşürüz.
6 Haziran 2010 Pazar
feysbuk code
merhaba sevgili okur.
-bu ara "film izleme" konusunda eski formuma kavuştum, okur. bi ara resmen aksatıyodum film izlemeyi. sonra birden "ulan ben hazırlık okuyorum, saldırsam ya kültürel kültürel" dedim ve tekrar başladım. equilibrium olsun, donnie darko olsun bi sürü film izledim son bikaç günde. kendimi aşırı kültürlü, dünya sorunlarına hakim hissediyorum şu an hatta. hah işte ben bu filmleri izlerken etrafımda "o filmi bu yaşta mı izliyosun yaaaaa?" insanları türedi birden sevgili okur. meğersem herkes donnie darko'yu hatmetmiş, the usual suspects'in detaylarını çözmüş falan çoktan. herkes ama. kimi görsem. burdan sesleniyorum: sayın recep bey!.. şaka şaka. sayın kültürlü arkadaşlarım, evet izlemedim bu yaşıma kadar. ve evet pişman diilim. çünkü ben iddia ediyorum ki donnie darko'yu çıktığı yıl (2002) izleseydim bu kadar iyi anlamıcaktım. ve hayatımın filmlerinden biri olamıcaktı benim için. bunu da böyle bilin!..
şimdi gelelim asıl değinmek istediğim konuya.
-şu dünyada 'feysbuk code' diye bişi var. (merhaba sayın turhan. hehe.) evet. feysbuk code. şöyle bişi ki:
*bir insanı hiç tanımadan feysbuk'ta arkadaş olarak eklersen ya fake hesapsındır, ya da "filiz şaapalım mı?"yı soran adamsındır.
*bir insanı ilk görüşmeden sonra ekliyosan samimi diilsindir. muhabbet kurmaya çalışıyosundur. "filiz neaber?" kısmındasındır.
*bir insanı ikinci görüşten sonra ekliyosan artık olmuştur o. hiçbi sorun yoktur. sana "mutual için ekliyosun, bilmiyo muyum?" diyenler olacaktır. yılma. davandan vazgeçme.
*bir insanı üçüncü görüşten sonra ekliyosan, biraz geç bi hamle olmuştur ama. samimiyet akıyodur her yanından. önceki 3 görüşmedeki herhangi bi konuya "previously on Lost.." yaparak göndermede bile bulunabilirsin.
*bir insanı dördüncü görüşmeden sonra ekliyosan, sabırlısındır. ya da search bar'ı yeterince randımanlı kullanamamışsındır.
*bir insanı beşinci görüşmeden sonra ekliyosan, feysbuk'a yeni gelmişsindir.
*bir insanı altı ve daha sonraki görüşmelerden sonra ekliyosan, adam diilsin.
*ve bir insanı hiç eklemiyosan, ne mutlu sana! senin bir feysbuk hesabın yok ve popüler kültürü tek başına alt üst ettin! tebrik ediyorum. feysbuk'a girmeyerek ne kadar entel ve kültürlü olduğunu bütün dünyaya kanıtladın. aferin!..
böyle de acayip tespit yaparım okur. hadi bitirdim yazıyı, şanslısın yine. iyi geceler. (of çok utanıyorum böyle büyük bi tespit yaptığım için. lanedossun gaza geldim. neyse.) görüşürüz hadi.
-bu ara "film izleme" konusunda eski formuma kavuştum, okur. bi ara resmen aksatıyodum film izlemeyi. sonra birden "ulan ben hazırlık okuyorum, saldırsam ya kültürel kültürel" dedim ve tekrar başladım. equilibrium olsun, donnie darko olsun bi sürü film izledim son bikaç günde. kendimi aşırı kültürlü, dünya sorunlarına hakim hissediyorum şu an hatta. hah işte ben bu filmleri izlerken etrafımda "o filmi bu yaşta mı izliyosun yaaaaa?" insanları türedi birden sevgili okur. meğersem herkes donnie darko'yu hatmetmiş, the usual suspects'in detaylarını çözmüş falan çoktan. herkes ama. kimi görsem. burdan sesleniyorum: sayın recep bey!.. şaka şaka. sayın kültürlü arkadaşlarım, evet izlemedim bu yaşıma kadar. ve evet pişman diilim. çünkü ben iddia ediyorum ki donnie darko'yu çıktığı yıl (2002) izleseydim bu kadar iyi anlamıcaktım. ve hayatımın filmlerinden biri olamıcaktı benim için. bunu da böyle bilin!..
şimdi gelelim asıl değinmek istediğim konuya.
-şu dünyada 'feysbuk code' diye bişi var. (merhaba sayın turhan. hehe.) evet. feysbuk code. şöyle bişi ki:
*bir insanı hiç tanımadan feysbuk'ta arkadaş olarak eklersen ya fake hesapsındır, ya da "filiz şaapalım mı?"yı soran adamsındır.
*bir insanı ilk görüşmeden sonra ekliyosan samimi diilsindir. muhabbet kurmaya çalışıyosundur. "filiz neaber?" kısmındasındır.
*bir insanı ikinci görüşten sonra ekliyosan artık olmuştur o. hiçbi sorun yoktur. sana "mutual için ekliyosun, bilmiyo muyum?" diyenler olacaktır. yılma. davandan vazgeçme.
*bir insanı üçüncü görüşten sonra ekliyosan, biraz geç bi hamle olmuştur ama. samimiyet akıyodur her yanından. önceki 3 görüşmedeki herhangi bi konuya "previously on Lost.." yaparak göndermede bile bulunabilirsin.
*bir insanı dördüncü görüşmeden sonra ekliyosan, sabırlısındır. ya da search bar'ı yeterince randımanlı kullanamamışsındır.
*bir insanı beşinci görüşmeden sonra ekliyosan, feysbuk'a yeni gelmişsindir.
*bir insanı altı ve daha sonraki görüşmelerden sonra ekliyosan, adam diilsin.
*ve bir insanı hiç eklemiyosan, ne mutlu sana! senin bir feysbuk hesabın yok ve popüler kültürü tek başına alt üst ettin! tebrik ediyorum. feysbuk'a girmeyerek ne kadar entel ve kültürlü olduğunu bütün dünyaya kanıtladın. aferin!..
böyle de acayip tespit yaparım okur. hadi bitirdim yazıyı, şanslısın yine. iyi geceler. (of çok utanıyorum böyle büyük bi tespit yaptığım için. lanedossun gaza geldim. neyse.) görüşürüz hadi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)